Son zamanlarda sürekli duyduğumuz bir kelime var: “Bağımlılık”. Bağımlılık ne demektir bize bunun tanımını yapar mısınız?
Bağımlılık kavramı, insan-madde etkileşimini kimyasal içeren bağımlılıklar ve insan-insan ya da (özellikle çağımız hızlı ve yoğun teknolojik gelişimlerine bağlı olarak) insan-makine etkileşimini içeren davranışsal bağımlılıklar şeklinde yorumlanabilir. Sonuç olarak hangi tür bağımlılık söz konusu olursa olsun esas olan bireyin bir dış unsura duyduğu aşırı gereksinimdir. Bu yolla birey kendisine ait bir yetersizliğin, sıkıntının ya da kaygının üstünü örtebileceği gibi, bu yolla hoşnutsuz olunan durumdan kısa süreli de olsa bir kaçış sağlayabilmektedir. Buradan hareketle de diyebiliriz ki insanın davranışsal veya kimyasal bir dış unsurla sürekli ve aşırı etkileşimi bağımlılık olarak adlandırılabilir. Bağımlılık unsurlarına yönelim, sanırım keyif verici olmaya dayanıyor.
Bir dış unsurun keyif verici olması zaten bağımlılığı besleyen en önemli unsurdur. Yani bir durumun, kişinin ya da kimyasal´ın dönüşmesinde o unsuru çekici kılan bireyi kaygıdan ve gerginlikten uzaklaştırabilme ve keyif verici olmasıdır. Bu durumu bağımlılık kavramı ile ilgili en yüksek risk grubu olan gençlerin doğal davranış dinamiklerinde ele aldığımızda niçin en yüksek risk grubu olduklarını daha iyi anlayabilirler. Şöyle ki, genç bir insan doğal gelişim çatışmaları ve dolayısıyla bu çatışmalarının neden-sonuç sentezleri ile uğraşırken, genellikle ve en kestirme ve zahmetsiz yolu seçecektir. Bu çatışma gerginliği içinde de keyif alınan en küçük anların bile kıymeti artacaktır. Psikofizyolojik gelişmesinde sorun yaşayan gençler ise bu bağlamda savaşmak yerine hoşnut olmayan durumdan kaçışı rahatlıkla seçebilmektedirler. Asıl riskte kaçışın başlamasıyla yargılanmaları zayıf olan gencin ne yöne gideceği kaygısıyla başlamaktadır zaten.
Keyif veren maddelerin kullanımı ruhsal yaşantıda ne gibi değişikliklere neden olmaktadır? Klinik pratiğiniz açısından baktığımızda neler görebiliriz?
Bu tür maddelerin kullanımının iki türlü etkisi olur. Birincisi beyne olan etkisidir ki bu etki tamiri güç yıkıcı ve kalıcı bir etkidir. Kişinin bilinçsel performansını son derece olumsuz etkiler. Akıl yürütme güçlükleri ve halüsinasyonlar gibi işlevsel sorunlar gözlenir. Psikolojik etkileri ise duygudurumda sürekli değişkenlik, sosyal yargılama becerilerinde zaaflar ve yetersizlikler, kişiler arası iletişimde bozulmalar gibi birçok durum gözlenebilir. Bütün bu olumsuzlukların yaşandığı süreç içerisinde de kişinin kendisine yönelik intihar gibi veya çevreye yönelik gasp, hırsızlık, saldırganlık gibi vahim sonuçlar gözlenebilir.
Bağımlılığın oluşmasında belli aşamalar var mıdır? Bir ilginin bağımlılığa dönüşmesi hangi süreçlerde gerçekleşir?
Bir ilginin bağımlılığa dönüşmesi daha çok davranışsal bağımlılıklar ve alkol ya da sigara bağımlılığı için söylenebilir. Madde kötüye kullanımında süreç ilginin süreklilik kazanmasından çok kaçış sonucu bağımlılığa itilmek şeklinde gerçekleşir. Özellikle teknolojik bağımlılık çerçevesinde ele alacak olursak süreç içinde yaşanabilecek durumlar şöyle özetlenebilir:
– Bağımlılık yaratan unsurun bireyin dikkatini çekmesi.
– Etkileşimin giderek artması ve yaşamda öne geçmesi. Dolayısı ile yaşam kalitesindeki düşme.
– Tolerans geliştirme.
– Geri çekilme belirtileri (Faaliyetten ve iletişimden uzaklaşma)
– Çatışma ve nüksetme
Bu genel bileşenler bir ring hattı gibi işler. Birinin başlangıcı diğerinin bitişi olabileceği gibi, birinin bitişi diğerinin başlangıcı olabilir.
Madde bağımlılığında ise durum biraz daha farklı gelişir. Madde bağımlılığı, o maddeye duyulan ihtiyaç sonucu ortaya çıkar ve kullanım kişiliği ile yakından ilgilidir. Bilinçli kullanıcılar kullandıkları maddenin yarattığı psikolojik ve fizyolojik etkiyi bildikleri için kullanırlar. Bilinçsiz kullanıcılar ya da madde hakkında daha az bilgiye sahip olanlar ise, sorundan kaçmak ve yapay olarak sorunsuz bir alan yaratmak amacıyla. Yapılan araştırmalar da göstermiştir ki, madde kulllanan insanlar birbirlerinden direkt etkilenmekte, bunun temelinde de ortak sosyal problemler yatmaktadır
Değişik rahatsızlıkları sebebiyle ilaç kullanmak zorunda kalanlar bağımlılık endişesiyle bundan kaçınıyorlar. Siz psikologsunuz, ilaç kullanmak istemeyip psikiyatristten kaçan vakalarınız mutlaka vardır. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
İlaçla tedavi tıp hekimlerinin görev ve sorumluluk alanıdır. Bu yönde eğitim alırlar. Özellikle psikiyatride kullanılan ilaçlarda insanlar önyargılı olabilmektedir. Aslında bu da haklı yönleri olabilen bir önyargıdır. Çünkü bazı özel reçetelerle edinilen ilaçlar vardır ve tedavi amacı dışında kullanılması hiçbir şekilde doğru değildir. Ancak bu bağlamda ana unsur, hekimin iyileştirici olan görevi ve bu görevi yerine getirebilmesi için bir araç, bir yöntem olarak tedavi programında kullanılmasıdır. Psikiyatride kullanılan ilaçlar kişiye özel düzenlendiği için ve ilaç etkileşimleri kontrol edildiğinden doktor nezaretinde ve önerisiyle kullanmak son derece güvenli yararlıdır. Üstelik az bilinen bir şeyde psikiyatrik hastalık ve psikolojik hastalıklar arasındaki farktır. Psikolojik kökenli veya nedenli hastalıklarda psikoterapi çeşitleri, hipnoz gibi yöntemlerle sonuç alınabilirken, Psikiyatrik hastalıklarda ilaç kullanmak gereklilik olabilmektedir. Unutulmamalıdır ki, her hekim için hastası değerlidir ve bir hekimin en son isteyeceği durum verdiği ilacın yararsızlığı olacaktır.
Bağımlılık çok geniş bir kavram. Sosyal bağımlılıkların aşılması için neler önerirsiniz? Çevre bağımlılığı, anne baba bağımlılığı vs gibi
Sosyal bağımlılıklar belki de fizyolojik etki yoksunluğundan dolayı hem tespit edilmek aşamasında hem de tedaviye başlama aşamasında göz ardı edilen bir durumdur. Daha çok erken çocukluk dönemi bireyselleşme süreci ve yine o dönemde de çok büyük önem taşıyan benliğe ve çevreye güven mekanizmasındaki gelişme sorunları, kişiyi insiyatif almada tedirgin, sorumlulukları yerine getirmede çekinik bir kişiliğe itebilir. Erken çocukluk dönemindeki yanlış yada eksik yapılanma ergenlikte giderek pekişir ve oluşan yeni kişiliğin bir unsuru haline gelir. Sonuç olarak ortaya düşünen, tasarlayan ancak ortaya ürün çıkarmada yetersiz, başkalarına gereksinim duyan, kişilik kaynaklarını verimli kullanamayan, insiyatif alma ve sorumluluk anlayışında çekinik kalan, kendisini idame ettirebilmek için başkalarının yönlendirmelerine kesin ihtiyacı olan, ifade güçlüğü çeken bir yapı ortaya çıkar. Bu insanlar mükemmelliyetçi olabilirler ancak bir işi istedikleri gibi başaramayacakları kaygısıyla strateji oluşturma ve hedefe yönelmede başarısız olabilirler. İstekleri ve beklentileri karşılandığı sürece son derece uyumlu görünebilirler. Aksi takdirde agresifleşebilirler. Hataya toleransları düşük olabilir. Genelde eleştiriye kapalı olurlar. Eleştiriyi yapıcı bir unsur olarak algılamayıp, kişilik sınırlarının bir ihlali, bir saldırı olarak görüp, komplexif savunmalar gösterirler. Çocukluk döneminde bağımlılığı, isteklerinin karşılanması yoluyla beslenen bireyler, yetişkin hayatında ise çevreye bağımlı hale gelir ve kişiliğin diğer boyutlarında da zayıf kalmışlarsa çeşitli illegal grupların hedefi (potansiyel maşa) haline gelir ve suç eğilimi riskini büyük oranda taşırlar.
Madde bağımlılığı dendiğinde ne anlaşılması gerekiyor?
En kısa şekilde zayıflık ve kaçış olarak tanımlanabilir. Kişi karşısına çıkan engelle savaşmak ve onunla baş edebilme yollarını arayıp, bulmak kişiliğine bir donanım olarak katabilme yerine, kısa süreli de olsa o an kaygıdan uzaklaşmak ve devekuşunun başını toprağa gömmesi misali kendisini kandırmasıdır.
Bağımlılık halini yaşayanlarda ne gibi kriz belirtileri olmaktadır?
Psikolojik ve fiziksel yoksunluk belirtileri yaşanabilir. Fiziksel yoksunluk belirtileri kriz şeklinde bilincin kaybına ve hatta ölümle sonuçlanabilen krizler şeklindedir. Psikolojik yoksunluk belirtilerinde ise; sinirlilik, yerinde duramama, aşırı duyarlılık, panik duygusu, aşırı sıkıntı hali gibi kaygı belirtileri öne çıkmaktadır.
Alkole bağlı hale gelmiş bir kişinin bu durumdan çıkması nasıl mümkün olabilmektedir?
Alkolizmle mücadeleye karar veren kişinin ve çevresinin düşebilecekleri en büyük yanılgı iyileşme oranının düşük, nüksetme oranının yüksek olduğu önyargısıdır. Beyninin bu tür olumsuz tarzda işlemesi kişinin mücadele gücünü, umudunu yıkacaktır. Alkolle mücadelede gerçek olan uzun ve sabırla geçilmesi gereken bir süreç olduğudur.
Tünelin sonundaki ışığı kovalayan kişiler, ilerledikçe çıkışı bulacaklarını unutmamalılar. Ayrıca tünelin içinde ışığı kaybettiği noktada paniğe kapılmamalı ve bunun bir viraj olduğunu hissetmeleri gereğidir. Virajı döndükten sonra ışığa tekrar kavuşacaklardır. Unutulmamalıdır ki kişi istemedikçe kimse ona yardım edemez.
Bağımlı olanların kendini haklı çıkaran mazeretleri sürekli vardır her halde. Hani “kimi dertten, kimi neşeden” denir? Bu mazeretlerin aşılmasını nasıl sağlıyorsunuz?
Sorudaki gibi mazeretler daha çok sigara ve alkol bağımlılarının kullandığı türden olanlar. Bu tip yaklaşımlar kişinin, bağımlılığın olumsuz etkilerinin farkında olmadığı ya da bunları görmezden geldiği durumlarda sık gözlenir. Bu tip kişiler kendilerindeki zayıflığı görmezden gelir ve engelle karşılaştıklarında “kederden”, işler yolunda gittiği zaman da “keyiften” bağımlı oldukları maddeye yönelim gösterirler. Tedaviye başvuracak kadar
durumun farkında olan insanlarda bu tür mazeret yönelimi daha azdır ancak kararlılıkları ile ilgili sorun yaşadıklarında “kederden” mazeretine çok kolay yönelirler. Bu mazeretlerin aşılmasında ise kişiyi ikaz ve onu rencide etmeden, kaçışını yargılamadan yöneliminin yanlış olduğu ile yüzleştirmek gerekir. Burada en kritik nokta kişiyi yüzleştirirken motivasyonu koruyabilmektir. Profesyonel terapistler çeşitli terapi tekniklerini kişiye özel uygulamalarla durumu olumsuz seyirden olumluya çevirirler. Bu bağlamda ailede ve yakın çevrede terapistin ya da hekimin önerdiği tutumları titizlikle ve tutarlı biçimde uygulamalıdır.
Alkolizmin fiziki ve ruhsal ne gibi sonuçları vardır?
Alkol bedende ve kişilikte yıkıma yol açan güçlü bir zehirdir. Kana çok çabuk karışan bir kimyasaldır. Organların rutin işleyişini ve doğal yapılarını bozar. İlaç etkileşimleri veya zehirlenmeler gibi aniden ölüme yol açabileceği gibi, uzun vade de hayati organları zayıflatarak ya da yapılarını bozarak vücudu iflas ettirir ve ölüme neden olur. Dolaylı olarak da intihar, trafik kazaları, diğer kazalar (düşme, çarpma vs.), kavgalar ya da yaralanmalar olarak ölüme neden olabilir. İşlevsel beyin fonksiyonlarını bozduğu için kişinin doğru düşünmesini de engelleyecektir. Doğru düşünemeyen insanlar doğru davranamazlar. Normalde sinik bir insan alkolün etkisiyle saldırgan davranışlar gösterebilir.
Alkolün etkisinin sonunda hissettiği suçluluk duyguları da onu sonu intihar olabilecek, hem psikolojik kaynaklı hem de beyin kimyasındaki olumsuz değişime dayanan özellikle depresyon olmak üzere çeşitli psikiyatrik hastalıklara itebilir. Alkolün en büyük etkisi beyne olmaktadır. Alkol alan kişi alkolünde etkisiyle çok ve hızlı konuşabilir ancak motor yetenekleri zayıfladığı ve yavaşladığı için iletişimde ve yönelimde güçlükler yaşar. Alkolün etkisi geç-
tikten sonrada enerji bitik hale gelir ve almaçları neredeyse tamamen kapanma noktasına gelir. Beyin ise alkolün olumsuz etkisini tamir edebilmek için çok daha fazla enerjiye gereksinim duyar. Sonunda alkol alınmadığında dahi verimli çalışamaz. Bu bağlamda kişi daha başarısız, daha güvensiz, çoğu zaman aşırı kaygılı ve sinirli bir ruh haline bürünür ki, böyle bir kişiliğinde sağlıklı ilişkiler kurması ve başarılı olması beklenemez. Alkolle yaşamak dibe gittiğini bile bile kendini girdaba bırakmaktır.
Bağımlılıkta uçucu madde de söz konusu değil mi? Bunun yoğunluğu ne kadar?
Tabii ki uçucu madde konusu çok önemli. Yoğunluğu ile ilgili sağlıklı bir veri şu ana kadar görmedim. Böyle bir araştırma yapmakta çok zor. Çünkü uçucu maddeler satılması yasak olan ürünler değil. Genellikle tiner ve yapıştırıcı olarak kullanımda öne çıksalar da benzin, sporcuların kullandığı spreyler, aseton gibi maddeler de kullanılabilmektedir. Uçucu madde kullananlarda en az diğerleri kadar risk altındadır. Uçucu madde kulla-
nan bir insanda konuşmada yavaşlama, göz bebeklerinde büyüme, sabit bakışlar, gözlerde kayma, küçülme, ağızda koku, motor hareketlerde yavaşlama görülür. En etkili seviyeye ulaştıktan kısa bir süre sonra yavaşlama hızlanır ve uyku bastırır.
Bu kişilerde de saldırganlık ve bilişsel yeteneklerde ve değerlendirmelerinde bozulmalar görülür. Sokak çocuklarının bağımlılığın pençesine düşmemesi, düşenlerin kurtulmaları için neler önerebilirsiniz?
Sokak çocukları zaten yaşam koşulları ve kontrol edilemezlikleri (otorite eksikliği/yoksunluğu) nedeniyle bağımlı olma bağlamında çok büyük risk altındadır. Henüz çocukluk ya da ergenlik çağında olan bu insanlarda diğer akranları gibi başkalarından etkilenmeye çok açıktırlar ve art niyetli kişilerin türlü stratejilerine kurban olabilecek potansiyel hedeflerdir. Sivil toplum örgütleri, valilikler, emniyet güçleri ve ilgili diğer kuruluşların bu çocukların rehabilitasyonu ve topluma kazandırılması ile ilgili övgüye değer çalışmaları sürmektedir. Ancak kaynak yetersizliği ve türlü sosyo-ekonomik ve sosyolojik nedenlerle sorun tam olarak kaynağında henüz çözüme ulaşmış görünmüyor.
Burada topyekün bir uğraşa ve bu uğraş içinde yine topyekün bir eğitime ihtiyacımız olduğu kaçınılmaz
Çok yaygın olan sigaradan tütün bağımlılığından bahsetmeden geçmemek gerek herhalde?
Sigara ile ilgili üç aşağı beş yukarı herkesin diğer maddelere göre daha çok bilgisi var kanaatindeyim. Sigarada bağımlılığa giden yol da diğerleri ile aynı yolu izler. Bağımlılık belirtileri de benzer özellikler gösterir. Yoksunlukta sinirlilik, kaçış mekanizmasının bir ögesi, uykusuzluk, iştah sorunlarına, dolaşım sistemi sorunları ve en önemlisi akciğer sorunları gibi. Sigara bağımlılığına başlama yaşı da tüm sigara karşıtı kampanyalara karşın hızla düşmekte ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde araştırma sonuçları başlama yaşının 10´un altı olduğunu göstermektedir. Bağımlılığa giden yolda zayıf kişilik özellikleri ve irade özellikleri de sosyal etkileşim önemli rol oynamaktadır. Ayrıca sigaraya başlama diğer maddelere başlamada da ön adım olma niteliği taşır. Alkol ve madde bağımlılarının % 90´ının üzerinde bir oranda sigara kullanması da bunun en büyük kanıtı olsa gerek.
Bağımlılığın özellikle madde bağımlılığının nedenleri arasında neleri sayabilirsiniz?
Bağımlılığı besleyen en önemli etken keyif verici bir dış unsurun varlığıdır. Yani bir durumu, kişiyi ya da kimyasalı çekici kılan neden, onun bireyi kaygıdan ve gerginlikten uzaklaştırabilme gücü ve keyif verici olmasıdır. Bu durum, bağımlılık geliştirme açısından en yüksek risk grubu olan gençlerin doğal davranış dinamiklerinde daha kolay gözlenebilir. Şöyle ki, genç bir insan doğal gelişim çatışmaları ve bu çatışmalarının neden-sonuç ilişkileriyle uğraşırken, genellikle en kestirme ve en zahmetsiz yolu seçer. Çatışmadan doğan gerginlik sırasında gencin keyif aldığı en küçük anlar bile çok kıymetlidir. Psikofizyolojik gelişimde sorun yaşayan gençler ise bu bağlamda savaşmak yerine rahatlıkla hoşnut olmayan durumdan kaçışı seçebilmektedirler. Zaten asıl risk de kaçışın başlamasıyla yargılama gücü zayıflayan gencin ne yöne gideceğinin belirsizleşmesidir.
Peki neler yapılmalı o zaman?
Önleme çalışmaları birkaç aşamadan oluşur:
Tedavide ilaç kullanımının yanı sıra bireysel psikoterapi, ana baba okulları ve grup terapileri ile iyi bir kombinasyon sağlamaktadır. Bağımlının tedaviye inancını ve motivasyonunu güçlendirmek açısından biyolojik marker niteliği taşıyan Bilgisayarlı EEG/CEEG (Brain maping) ve nöropsikiyatrik test bataryaları da büyük önem taşımakta, bu yöntemler ile ilişkilendirilen bilgisayar modülasyonlu Neurobiofeedback (Nöroterapi) ve Reha-com gibi kognitif tedavi enstrümanlarının tedavi sürecine katılması sayesinde hem bağımlının hem de tedavi ekibinin işi kolaylaşmaktadır.
Unutulmamalıdır ki hiçbir bağımlılık tedavisi bağımlıya rağmen başarılı olmaz